1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

30 Temmuz 2010 Cuma

Emeklilik Günleri...

      



                   Gün içinde beni yoran tek bir aktivite yapıyorum. Sabah ya egzersiz yapıyorum ya da temizlik. İkiside beni rahatlatıyor.Enerjimi akıtıyor sonra tekrar bedenime dolduruyor. Temizlik derken bütün evi değil.

                   Bugün mesela salon ve banyo elden geçti.Diğer yerlerde derlendi toplandı.
                   Camları, yerleri sildim.Balkonumu temizledim. Kuru yaprakları topladım. Pet şişeleri attım.Ter içinde kalmışım.

                   İşler bitince balkonda kahvemi içtim.

                   Sabah aktivitesinden sonra yemeğimi yedim.Bilgisayara oturdum. Okuyacaklarımı okudum.

                   Öğleden sonra ya yürüyüşe ya da denize gidiyoruz Konca'yla. Herkes tatilde.Apartman boş gibi sanki.

                  Kuzen aradı biraz önce."Küçükyalı'dayım buluşalım" diye. Oturduk bir yerde çayla sıcacık poğaça yedik.Konuştuk.

                  Kuzen alt katıma taşınıyor yakında. Bir yandan üzülüyorum bir yandan seviniyorum. Komşu olmamız çok çok güzel. Eşiyle  yaşadığı sorunlar nedeniyle geliyor olması da  biraz üzüyor beni.İnşallah her şey iyi olur.

                 Gelir gelmez çayımı demledim.Buzluktan köfteleri indirdim akşam için.Yanına fırında kabuklu baharatlı patates yapacağım. Şimdi kitabımı okumaya gidiyorum.

25 Temmuz 2010 Pazar

Pazar Hüznü


SUZAN KARDEŞ SEZEN AKSU KIR ÇİÇEKLERİ





       Yine pazar,hava sıcak. Bu saatte dışarı çıkılmaz ki. Yemeğim ocakta. Tıs tıs pişiyor, düdüklüde kokular yayarak. Çıtır'ı özledim.

23 Temmuz 2010 Cuma

Yürüyüş




        Akşam üzeri yürüyüşe çıktık. Hava sıcak mı sıcak. Eve kapanmak da olmuyor.



       O kadar çok minik kedi gördük ki...



       Yanıma mama alsaydım keşke...




      Balıkçı barınağına geldik yine.

    

      Bu sefer de horoz beye rasladık.



      Aslında eski teknemize baktık. Denize indirilmişti. Konca, uzun uzun seyretti.

      

Gün batımını izledim ben de.

20 Temmuz 2010 Salı

Denize Sıfır Kafe



                    Maaş günümüz.Daha doğrusu Konca'nın maaş günü. Sabah Konca "Kahvaltı yapma dışarda bir şeyler atıştırırız ."dedi. Bende "Bostancı'da denize sıfır bir kafe var oraya gidelim" dedim ve motora atladık.

                    Önce bankamatikten paramızı çektik.



                    Gittiğimiz kafe Bostancı iskelesine bakıyor. Vapurlar geliyor gidiyor. Martılar çığlık çığlığa. Ekmek verdik onlara.Pek memnun olmadılar.Karınları toktu galiba.Verdiğimiz ekmekleri balıklar didikleye didikleye yediler. Sonra önümüzden denizdeki pislikleri toplayan bir küçük tekne geçti. Ne değişik meslekler var diye düşündük Konca'yla. Deniz çöpçülüğü kara çöpçülüğünden çok çok zevklidir herhalde.  Konca "Bu işe ben talip olabilirim."dedi.




                   İki göz sahanda yumurtam ve çayım geldi. Bandıra bandıra yedim. Martıları ve vapurları videoya çektim.

                   Tekrar motorlara bindik. Bir milyoncuya geldik.Ben bir ev terliği ve güneş gözlüğü aldım. Konca bilmem kaçıncı el fenerini,pil ve yapıştırıcı aldı.

                   Eve geldiğimizde Kızgül kalkmış çayı demlemişti. Bugün izin günü onun.

 

                  Balkonda çayımı içtim...

17 Temmuz 2010 Cumartesi

1987 de Güzel Bir Temmuz

       


               O sene kış çok sert geçmişti.Temmuz'da bir okadar sıcaktı.Doğum iznine ayrılmıştım.

               Ümit sokaktaki evde gecelerim uykusuz geçiyordu genelde. Gün doğmadan kalktım.İçimde sen,balkona çıktık biraz nefes almak için.

               Sen ve ben yalnızdık.Ortalık aydınlanmaya başladı.Sabah oluyordu. Birden mis gibi bir ekmek kokusu sardı her yanı.

               Fırınlar iş başındaydı demek.Bilmiyordum bu kadar erken ekmek pişirdiklerini.Birlikte öğrendik.

               Elimle sevdim karnımı. Bana verdiğin huzuru hissettim.





             Birkaç gün sonra seni kucağıma aldım.Melek gibiydin. O zamanlar,daha cadılık yapmayı bilmiyordun. Şaka şaka...

             İyiki doğdun meleğim. İyiki benim kızımsın.Ferah,huzurlu bir hayatın olsun. Yüzün hep gülsün.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Bahçede...

      



                 Konca, geç vakit sabah kahvaltısını yaptı. Televizyonda belgeselini açtı.Yastıkları oraya buraya atıp kanepede kendine yer açtı. Anladım ki spor salonuna gidilmeyecek,öyle yatılacak.Geçen gün de gitmemişti zaten.

                Dır dır dır söylenmeye başladım. "Niye gitmiyorsun da, gidersen açılırsın da, yat yat ne olacak sanki ?"diye. O da "Bugün çok sıcak,kalp krizi geçireyim istiyorsun değil mi?"diye bana söylendi.

                Ben alışverişe çıkmak için hazırlanırken baktım o da antrenman çantasını hazırlıyor, yan yan bana bakarak.

                Gitsin tabi. Önemli olan evden çıkıp spor salonunun havasını solumak. O bile yeter.Zaten ben deli gibi çalış kendini öldür, demiyorum ki. Hafif çalış; ama muntazam git. Fena bir şey mi diyorum sanki?

               Neyse o spora gitti.Ben alışverişimi yaptım. Dönüşte alt komşum T. Ablaya uğradım."Bahçede çay içelim mi?"diye.

               Ben çay demledim. Sigara böreği sardım hemen. Onları kızarttım. Çayı termosa  koydum. T. Abla da inmiş bahçeye. Masaya örtüsünü örtmüş. Bamyasını da getirmiş ayıklamak için.

               Bir yandan anlattı bir yandan ayıkladı.Küçük oğlu, eşinden ayrılıyormuş. Çok üzgündü.Ara ara gözleri doluyordu. İki kase fırında sütlaç getirmişti.Çok güzel olmuştu. Onun tarifini de püf noktalarıyla birlikte verdi hemen.

              Akşam serinliğine kadar oturduk. Sonra Konca geldi yanımıza. Ona da bir çay koydum. Yorgun ama mutluydu. Gözlerimle ona" Bak fena mı oldu gitmen?" dedim. O da gözleriyle "Haklıymışsın."dedi bana...

11 Temmuz 2010 Pazar

Su Akar Yatağını Bulur.




          Oğul, sabah aradığında pek kibardı. "Senden bir şey öğrenmem lazım." "Eeee! Söyle bakalım." "Kabak dolması nasıl yapılıyor?" Aman Allah'ım! Benim oğlum yemek yapmayı öğrenmek istiyor. "Ben, size geleyim beraber yaparız öğrenirsin." dedim sevinçle.

          Malzemeleri hazırdı. Kabakların nasıl oyulacağını,içinin hazırlanışını gösterdim. Yemeği ocağa koyduk.Bana bir de kahve yaptı.Balkonda karşılıklı içtik.Balkona sardunyalar ekmiş renk renk... Nasıl da ev erkeği olmuş benim oğlum.

          Ayrı eve çıkmadan önce ne kavgalar ederdik odasının dağınıklığı yüzünden. Sabahları son dakikada kalkar, bütün giysilerini ortaya saçardı.  "Bana bir kahve verip sandviç yapar mısın?" der ayaküstü onları yer; aceleyle evden çıkardı.Kapıyı birkaç kez çalardı mutlaka.Hep bir şeyler unutmuş olurdu çünkü.

         O zamanlar, ben olmasam kendine bakamayacağını düşünüp meraklanırdım. İki senedir çamaşırını da yıkıyor, açlıktan da ölmedi. "Anne, sensiz yaşayamıyorum" diye kapımda da ağlamadı.

         Biz anneler, çocuklarımıza biraz daha güvensek keşke...

9 Temmuz 2010 Cuma

İstanbul Gri


Gurup Yorum(uğurlama)
Yükleyen yitikdeniz. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

            Geceden beri yağmur yağıyor aralıklarla. İstanbul gri bugün.

            Temmuz'da  böyle havaya alışmamış bünye. Gün için bir program yapasım gelmedi. Oturup kitap okuyasım var.

            Yemekleri ayarlıyayım. Ayıklanmış taze barbunya var dolapta.  Onu pişireyim. Birde köfte yoğururum. Ortalığı şöyle yalandan toparlarım. Tamaaam!

            Canım miskinlik etmek istiyor. İyiki de istiyor yani. Kaşla göz arası yemek pişirmeyi ortalık toplamayı planlayıverdim. Bir de miskinlik etmesem ne olacaktı ki. İlle de yemek.Olmazsa olmaz. Ne olur ki bir günde pişirmesem? Açlıktan ölürmüyüz?








             "Yalan"ı bıraktım şimdilik Kızgül okuyormuş.Birisiyle beraber kitap okumayı hiç sevmez. Bende Sabahattin Ali'nin "İçimizdeki Şeytan"ına başladım.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Deniz Açılışı.




              Evet, bu senenin ilk denizine girdim. Hem de İstanbul'da. Geçen sene Suadiye'de şirin bir balıkçı barınağı görmüştük.İnsanlar bir yandan çay içiyor, bir yandan güneşleniyor,bazıları da yüzüyordu.Biz de birkaç kez gidip yüzmüştük.

              Bugün yine oraya gittik. Sadece güneşlenirim demiştim; ama yine de tedarikli gitmiştim. Sonra "Aman sen de! Dünyada zaten temiz deniz kalmadı." dedim. Attım kendimi denizlere...

              Konca'yla teknelerin arasında yüzdük; denizi temiz varsayarak. Keyfimiz iyiydi. Ah bir de Serdar Ortaç'ı bas bas bağırtmasalardı!

             

    

4 Temmuz 2010 Pazar

Eksiklik...




                 Bugün bir şeyler eksik gibi hissediyorum. Sanki yapmam gereken bir şeyler var da ben unutmuşum gibi.

                 Dün, yatak odasının perdeleri gözüme batmıştı. Bugün attım makineye, mis gibi oldular. Öğlene musakkayı ısıttım. Kocaman bir salata yaptım. Camları silip temiz perdeleri taktım.

                 Oturdum koltuğa. Bir kahve içtim. Kitabımı bitirdim.

                 Yok! Eksiklik duygusu devam ediyor. Saçlarımı boyadım. Tırnaklarımı törpüledim.

                 Dün egzersiz yapmamıştım. Ondan mı acaba? Hemen  bir pilates attırdım. Ohh! Rahatladım.Çay demledim. Tahsin Yücel'in  "Yalan" kitabına başladım. Bir ara kalkar bulgur pilavı koyarım ocağa...

1 Temmuz 2010 Perşembe

Akşam


   



                Kızgül yok.İşten yeni çıkmış yoldaymış.Konca, salonda film seyrediyor.Bilgisayar bana kaldı. Şimdi Kızgül olsa "Anniş hadi ya, ne zaman kalkıyorsun?" "Beş dakka bişeye bakcam." diye bıdı bıdı ederdi.

                Yemeğimi yedim. Kızgül'ünki de hazır. Pazardan taze barbunya aldım. Konca ayıklayıverdi. Nazar değmesin. Pişti, yarısı bitti bile. Bir de ızgara tavuk ve salata yaptım. Biraz da dünden pilav var.

                Hepimizin sevdiği yemek olunca içim rahat oluyor. O ne yiyecek, bu ne yiyecek diye düşünmekten yoruluyorum.

               Ben hiç problem değilim bu konuda. Mesela bir kabağı sarımsakla soteleyip üstüne bol dereotu ve yoğurt. Tamamdır.Bayılırım.

              Televizyonda izleyeceğim bir şey yok. Kitabıma gidiyorum şimdi. Tahsin Yücel'in Sonuncu'sunu okuyorum.  Bir kitabın öyküsünü anlatıyor. Kumru ile Kumru  kadar beğenmesem de severek okuyorum.