1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

28 Nisan 2011 Perşembe

Bahar Gelmemekte Israr Ediyor.

   


                    Sabah perdeleri delip odaya dolan güneşle uyanmak istiyorum. Bahar coşkulu kahvaltımı yapıp kendimi dışarı atmak istiyorum.  Rengarenk açmış ağaçların resmini çekmek baharı hissedip yürümek istiyorum.

                    Ama bahar gelmemeye devam ediyor. Puslu havalara uyanıyoruz hep. Yukardaki resmimi Picnik'te düzenledim. Tam bu puslu havaya uydu.

                    Erenköy Pazarına gittim bugün. Dolaşıp durdum.  Kendime bir eşofman altı aldım pantolonvari. Çok rahat oluyor. Alışınca başka bir şey giymek istemiyorsun. Konca'ya tişört aldım. Tabi olazsa olmaz markete uğradım. Ha! Yemek yenmeyen bir gezegene taşınmak istiyorum birde.

                   Akşama işim kolay gerçi. Tavuk kızartacağım yağsız tavada. Salatamı ve pilavımı yaptım bile... Ama yarını düşünmeden edemiyorum. Yarın ne pişireceğimi kararlaştırırsam huzura kavuştum demektir.

23 Nisan 2011 Cumartesi

Kekli Yürüyüşlü Bir Gün



         

               Kızgül, bugün yataktan pek mutlu kalktı. 23 Nisan'da çalışacaklardı. Neyse sonra lütfedip tatil gününü tatil ilan ettiler.

               "Oh! İliğim kemiğim dinlendi. "diye gerine gerine kalktı. Kızarmış yumurtasını, çayını hazırladım. Sonra kek yapmaya  kalkıştı. Canı istemiş. Buzdolabında asılı bizim klasik kek tarifini aldı eline. Ben hiiiç karışmadım.

                Cumartesi günleri kuzenle Caddebostan Kültür Merkezi'nde buluşuyoruz. Önce bir çorba içiyoruz. Sonra Bağdat Caddesi'nden yürüye yürüye Bostancı'ya geliyoruz. Ben hemen eşofmanlarımı giyip kuzenle buluşmak üzere çıktım evden.  Kızgül de arkadaşıyla buluşacaktı. Aman fırını yanık unutma. Çaydanlığı da unutma. Arada bana telefon et. Diye tembihlerimi sıraladım.
                 Cadde çok kalabalıktı yine. Hava biraz serin olmasaydı sahilden dönecektik. Denizi göresim gelmişti çok. Ama üşürüz diye korktuk. Şu bahar da yüzünü gösterip gösterip kaçıyor. Artık haftaya inşallah.  

                 Eve geldim. Kızgül'ün keki pek güzel olmuş. Yeşil çayıma eşlik etti. Akşama bir tencere biber kabak karışık dolma yaptım. Yarına da yeter. Yorulmuşum...  Serilip oturma vakti.

20 Nisan 2011 Çarşamba

Tükenmez Kefir





            Kalp doktoru Prof.Dr.. Bingür Sönmez kendi yaptığı kolay kefiri anlatıyordu TV de. Hazır aldığımız kefirin bir kısmını içiyoruz, kalana günlük süt ilave edip oda sıcaklığında ışık görmeyen bir yerde bekletiyoruz. O mayalanıyor ve doğal bir kefir oluyor. Onun da bir kısmını tüketip kalanı tekrar mayalıyoruz. Çok kolay.

            Ben daha önce kefir taneleriyle mayalama yapmıştım. Ama o zor. Kefir tanelerini her sefer süzmek ve yaşatmak için hep mayalamak lazım. Yoksa öiüyor ve etkinliğini kaybediyor. Hatta seyahate giderken pet şişede sütün içinde kefir taşımıştım. Aman ölmesin diye.

            Bu usul çok kolay. İstersen ara ver tekrar başla. Yoğurt mayalamaya da kalkışıyorum bir süre sonra vaz geçiyorum. Ama bundan vaz geçmek yok.

            Ben cam kavonozda mayalıyorum. Mutfak dolabının içinde 24 saat bekletiyorum. Sonra içmek üzere buz dolabına kaldırıyorum. En az 12 saat beklemesi lazım. Eğer ekşi ve yoğun seviyorsak 36 saate kadar bekletebiliriz. Ha! Birde kefire madeni kaşık değmemesi lazım. Tahta kaşık kullanabilirsiniz.

            Faydaları okadar çok ki yazmakla bitmez. En önemlisi vücut direncini artırması. Okuduğum en hoşuma giden faydası "Genç yaşlanmayı sistemize eder ve bellek zayıflığını engeller."   Artık yaşlanmaya ve unutmaya paydos. En güzeli doğal ve katkısız bir süt ürünü olması.


           Ben artık düzenli bir kefir içicisiyim. Sağlığınıza!

15 Nisan 2011 Cuma

Okuduğum Ve Okuyacağım Kitap...



            "Şarkını Söylediğin Zaman" bitti. Zeynep kitap hakkında bir şeyler yazmamı istemiş. 12 Eylül öncesi üniversite öğrencisi iki genç. Siyasi amaçları peşinde koşan Deniz ve  siyasetin içinde olsa da ayakları yere basan Cihan... Ve ikisinin hüzünlü aşkı... Cihan ayakları yere bassa da kendisini öylece aşka bırakıyor. Deniz ise onun güvenli ilişkisini seviyor ama biraz da küçümsüyor. Aşkın akışına bırakamıyor kendini. Siyasi rüzgarın önünde sürüklenmeyi tercih ediyor.


            Ve gün geliyor kaçırdıklarının pişmanlığı çöküyor yüreğine. Bu aşkın günümüze uzantısıyla yeni bir aşk doğuyor. Ayşe ve Cihan aşkı...

          
             Ben kitabı çok sevdim. Bende bıraktığı buruk tadı ve hüznü sevdim. Aynı dönemlerde yaşadıklarımı, öğrencilik yıllarımı düşündüm. 12 Eylül sabahını düşündüm.


             O sabah erkenden kapının hızlı hızlı vurulmasıyla uyanmıştık. O zamanlar Ankara Mesnevi Sokak'ta bir bodrum katında oturuyorduk. Oğlum, henüz bebekti. Gelen apartman yöneticisiymiş. "Darbe oldu, sokağa çıkmayın." dedi. Kısa bir şaşkınlık... Sonra mutfağa koştum. Oğlumun yeterli sütü var mı, diye bakmaya. Aklıma ilk o gelmişti. Neyse vardı. Sonra işe gitmeyeceğimizi düşünmüş ve suçlu suçlu sevinmiştim. Atmıştım kendimi yeniden yatağa ve  uykunun kollarına.

13 Nisan 2011 Çarşamba

Bostancı Vapur İskelesi Karşısı





            Konca'yla buluştuk. Ada vapuru boşaldı. Ada vapuru doldu. Bir büyük bir küçük bira eşliğinde. Tekrar boşaldı tekrar doldu. İnsanlar geçti önümüzden.

            Bir kedi çıktı motora. Kokladı. Bir başka kedinin hormon izlerini aradı.

            Motora bindik. Eve dönüş. Kapadım gözlerimi. Açtım gözlerimi. Martılar çığlık çığlığa uçuşuyordu. Sonra hiç bir şey görmedim. Kapadım yeniden gözlerimi. Saçlarım rüzgarda savruldu.





            

10 Nisan 2011 Pazar

Güya Pazar Gezmesi





              Sahilde motorcular mangal yapacaklarmış. Konca'yla gitmeye karar verdik. İndik aşağıya. Bir yağmur başladı. Sağanak. Vazgeçtik. Bu yağmurda ve bu yaşta motora binemezdik. Bari markete gidip alış veriş yapalım dedik. Yani yine bana kasvetli pazar kaldı.

     

        


            Eve geldik. Islanmışım. Soyunup dökündüm. Leylak Dalı nın armağanı kitabıma başladım. İnci Aral'ı çok severim. Yeni bir kitaba başlamak pazar kasvetini dağıtır umarım.

            Bugün hiç bir iş yapmayacağım. Tembel tembel oturup keyfim ister blogları dolaşırım, keyfim ister kitap okurum, müzik dinlerim.

            Ben eve girdim ya güneşte açtı... Hadi artık bahar istiyorum ben. Tepemde güneş yürümek istiyorum...

8 Nisan 2011 Cuma

Ankara'dan Özet




          Ana baba evinden döneli birkaç saat oldu. İstanbul'a ayak basar basmaz market alışverişi yaptım. Eve gelir gelmez de mutfağa koştum.Eee! Kaç gündür yemek yapmıyorum. Dinlendiğim yeter artık. Mutfağı hale yola soktum. Doğru bilgisayarıma... Özlemişim.

         

   
        Ankara fotolarını yükledim. Gittiğimin ertesi günü Deniz'le Tunalı'da buluştuk. Bir yerde oturup sohbet ettik. Sonra Leylak Dalı' nın bahsettiği Zerrin Tekindor'un sergisinin buralarda bir yerde olduğu aklıma geldi. Deniz "Hadi ben seni götüreyim."  dedi.







         Deniz'ciğimle sohbet ve güzel bir sergi... Hoş bir gündü. Birkaç gün sonra Leylak Dalı'yla buluşmaya karar vermiştik. Heyecanla buluşma gününü bekledim. O gün erkenden gittim. Cep telefonumu da evde unutarak ve de yanlış yerde bekleyerek... Neyse akıllı Leylak Dalı beni bulmayı başardı. Buluşamasaydık çok üzülecektim.



 

          Tam da düşündüğüm gibiydi. Güleryüzlü, hoş sohbet. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Lalenin Bahçesi'sinin Ankara'ya geleceğini ve yoğun bir gezme programı hazırladığını söledi Leylak Dalı.




          Onlara Anıtkabir'de ben de katıldım. Böylece Lale'yi de tanımış oldum. Çok mutlu oldum.. Onların hızına yetişemezdim tabi:))  Onlar " Tiyatro zamanına kadar ne yapalım?" diye düşünüyorlarken  onlardan ayrıldım.  " İyi ki bu blogu açmışım ve bu güzel insanları tanımışım." diye düşünerek eve doğru yürüdüm.